close
Avrupaİsveç

Stockholm’ün Şarkısı

Stockholm dediğimde garip bir şekilde sözlerinde hiç Stockholm geçmeyen bir şarkı dolanıyor dilime. Seyahatimin üzerinden 1 yıl geçecek neredeyse hala durum aynı. Bakalım Stockholm’e gittiğinizde sizin şarkınız ne olacak? Benim şarkım yazımın sonunda…

Bu kadar kısa bir şehre bu kadar kısa bir giriş yeterli diyerekten, İstanbul için ılık ama İsveç için soğuk bir nisan akşamında başladığımız hafta sonu seyahatimizi anlatıyorum. Stockholm gerçekten 2 tam günde bitebilecek bir yer, bu nedenle cuma akşam uçağı ile gittiğimize memnunum. Akşam yerel saat ile 23:00 civarı Arlanda Havalimanı’na indik. Pasaport vb. süreçlerimiz sorunsuz oldu.

Havalimanından şehre ulaşım için çeşitli alternatifler var biz biraz maliyetlerden dolayı şu şekilde çözdük: Havalimanından merkeze ulaşım için hızlıca info bölümünü bulduk ve 3 günlük metro/otobüs kart aldık. Sonra yine aynı danışmadan belediye otobüs duraklarının yerini öğrendik ve belediye otobüsüne bindik. Otobüs, 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra bizi Marsta durağına bıraktı. Buradan da tren kartlarımız ile trene binerek yaklaşık 30 dk. içinde otelimize geldik. Stockholm’de para birimi kron ve gerçekten pahalı bir şehir. Havalimanı ulaşımının 350 kron’dan başladığını düşünürsek en azından ayakbastı parası vermeden otelinize ulaşabilirsiniz.

Unutmadan otelimiz Raddison Blue Waterfront Hotel’di. Hem merkezi hem de temiz olması nedeni ile biz çok memnun kaldık. Sanırım orada bir kaç tane Raddison Blue Hotel var rezervasyon yaparken dikkat edin.

Cumartesi çok puslu ve az çisil bir sabaha uyandık ve kahvaltı için tarihi bir pastaneye doğru yola çıktık.

Vete Katten

Ben hayatımda hiç 10:00’da açılan bir pastane görmedim. Stockholm’de var! Tamam, cumartesi tatil günü falan da hani 10:00 nedir? Neyse, yaklaşık 15 dk. kapısında bekledikten sonra 1928’lerden beri hizmet veren Vette Katen’in mermer masalarında oturarak içimizi ısıtan bir kahvaltı yaptık. İçerik ilk gün için beni tatmin etti: İçi salam, peynir, somon gibi yerel malzemelerle dolu domatesli, zeytinli ya da tahıllı vb. çeşitli ekmeklerden oluşan sandviçler, yerel tatlılar ve sınırsız kahve!

Özellikle tatlı bölümü hem gözünüzü hem midenizi doyuracak cinsten; çeşit çeşit çörekler, kuravasanlar, pastalar, kurabiyeler var. Bu arada 1928’lerden sesleniyor diye eski bir yer olarak düşünmeyin. Hem dükkan hem de web siteleri çok modern. Vitrinleri de çok ciciydi. Ben lokal ve tarihi pastaneleri çok seviyorum. Burası da Stockholm’ün önemli pastanelerinden biriydi. Mutlaka uğramanızı kahvaltı yapmasanız bile en azından bir kahve ve tatlı denemenizi öneririm.

Vasa Müzesi (Vasamuseet)

Kahvaltı sonrası biraz etrafı dolaştık ve ana programımıza sadık kalarak trene binip Djurgården Adası’na gitiik. Aslında yarım ada gibi bir yer. Burada gerçekten komik bir hikayesi olan savaş gemisi Vasa’yı gezdik. Vasa bizlere 17. yüzyıldan seslenen, üzerinde hala detaylı ve değerli işçilikleri olan, maalesef tasarım ve inşa sırasında yapılan yanlış hesaplamalar nedeni ile ilk seferinde batan bir gemi. İçerisi biraz karanlık ve kasvetli olsa da hızlıca bir tur atarak görebilirsiniz. Çıkışında bir de mağaza var. Müze hakkında bütün detaylara http://www.vasamuseet.se/tr linkinden, üstelik Türkçe olarak ulaşabilirsiniz.

Müzeyi bitirdikten sonra adayı ana karaya bağlayan yolu yürüyerek Norrmalm Bölgesi’ne gittik. Sokaklar soğuk, puslu, yol boyunca irili ufaklı mağazalarda kaybolabilirsiniz. Yollarda kaybolduktan sonra beni tanıdıkça “Evet bu kız zaten başka yerde yemezdi” diyeceğiniz bir yerde öğlen yemeğimizi yiyoruz. Burası Östermalms Saluhall yani Stockholm Yemek Pazarı!

Östermalms Saluhall

Hemen hemen gittiğim bütün şehirlerde mutlaka bir yemek pazarını ziyaret ediyorum. En önemli nedeni çok samimiler, bütün cornerlarda her şey gözünüzün önünde oluyor ve dilediğiniz gibi görebiliyorsunuz. Sonra ufak ufak tadımlık ürünler alabiliyorsunuz. Genelde gerçek lokaller olduğu için geleneksel mutfağı daha uygun fiyatlara tadabiliyorsunuz ki bu da benim için bulunmaz hint kumaşı demek.

Neyse Östermalms Saluhall da bu yukarıda saydığım güzelliklere sahip bir yerdi. Bol bol deniz mahsülünden (evinize alıp evde pişirmeniz için) yarı şık bistrolara, peynircilerden tatlıcılara kadar herşey vardı. Ben füme somon delisi olduğum için tercihimi dilim esmer ekmek üzerine tereyağı ve bol yeşillik ile süslenmiş somondan yana kullandım. Yanında da bir kadeh şarapla günümüzü güzelleştirdik.

tanıştığımıza memnun oldum
Tanıştığımıza Memnun Oldum

1888’den beri var olan bu açık pazara daha uzun ömürler diliyerek puslu ve soğuk Stockholm sokaklarında kaybolmaya devam ediyoruz.

İçimizdeki alışveriş canavarını biraz beslemek için yine Hamngatan caddesinde yürüyoruz. Alışveriş için Östermalms ve Norrmalm Bölgelerini gezebilirsiniz. Neyse bu cadde üzerinde NK Stockholm buranın çok katlı bir mağazası, hızlıca girip kafamızda kronları TL ile çarpıp böldükten sonra ne varsa Zara’da var diyerek aynı cadde üzerindeki Zara’yı geziyoruz. Stockholm’de naif ve minimalist tasarım mağazalar çok var. Sokaklarda rastgele birilerine girebilirsiniz. Ben şahsen Grandpa, Papercut Shop ve Weekend’i çok sevdim.

Yollarda yürümeye devam ederek hakettiğimiz üzere Konditori Sturekatten isminde 2 katlı, dantelli fistolu minicik bir vintage cafe’ye girdik. Burası lokal tatlıların olduğu eski bir yer. Çeşit çeşit tatlılar arasında kendinizi kaybetmezseniz güzel bir masada oturup kendinizi kısa bir süreliğine Jane Austen’in romanlarından birinde hissedebilirsiniz.

img_2722

Stadshuset

Akşam için güzel bir restoranda rezervasyonumuz olduğu için midemizi ve kendimizi çok yormadan günümüzün son rotası olan otelimizin dibindeki Stadshuset’i yani Stockholm Belediye Binası’nı gezmek üzere yine bir başka küçük yarım adacık olan Kungsholmen’e gidiyoruz.

Açıkçası bu ada artık suya yakınlığından mı yoksa havanın kararmak üzere olmasında mı nedir kendimi Ejdarha Dövmeli Kız filmlerinin çekildiği terkedilmiş mekanları geziyomuşum izlenimi uyandırdı. Sokaklar pırıl pırıl ama bir o kadar ıssız. Ölsek kimsenin ruhu duymaz ama ruhumuz bu huzurdan acayip mutlu olur falan. Öyle garip…neyse belediye binasını ana hatları ile dışardan gezdik. Ben kalp taş duvarlar olduğundan binayı bu adanın en sıcak yapısı olarak ilan ettim. İlgimi çektiği için kayıtlara geçsin istedim, bu binada her yıl Nobel Ödülü Yemeği düzenleniyormuş.

Otelde dinlendikten sonra akşam ancak 22:00’ye yer bulabildiğimiz Riche’ye doğru yola çıkıyoruz.

Riche

İstanbul’da yaşayanlar Lucca’yı nasıl bilirsiniz? Lucca ne ise Riche de o! Tam olarak öyle özetleyebilirim. Tabii ki mekanın şekli, konumu, popülerliği ve içindeki kalabalığı açısından. Yoksa Lucca gibi magazinsel bir ünü yok ve fiyatları bence uygun. Mekanın iç taraflarında yer alan masamıza oturduktan sonra dünyalar ilgilisi, daha önce defalarca İstanbul’a gelmiş hatta Soho House’daki private party’lere katılmış, ismini verirsem magazine girere diyeceğim kişilerle arkadaş olan garsonumuzla menüden yemek seçmeye başladık.

Ben hiç düşünmeden meşhur İsveç köftesi-köttbullar (menüdeki adı: Swedish meatballs with cream sauce, lingonberries, potato purée) sipariş ettim. Çok çok lezzetliydi, yemeğimden memnun oldum. Arkadaşım da risotto yedi (menüdeki adı: Risotto with green asparagus and a planed parmesan)

 

Tatlı olarak ben bilmeden gayet füzyonist bir seçim yaparak “Chocolate and fudge terrine with strawberry sorbet and preserved strawberries” dedik. Bir fotoğrafa bir de ismine bakın yorumu size bırakıyorum.

Özetle Riche ana yemekleri, içkileri, gecenin ilerleyen saatlerine doğru kalabalıklaşan kitlesi ile oldukça doğru ve eğlenceli bir tercih oldu bizim için. Size de tavsiye ederim.

Pazar Kahvaltısı dediğin…

Uğruna kilometrelerce yürümektir dediğini duyar gibiyim seyahat arkadaşımın. Etrafı görelim, henüz tam acıkmadık yürürüz ne var diye diye sanırım metrodan inince 30 dk yürüdüğümüz bir yer Pom&Flora.

Kapıda nasıl bir sıra var anlatamam halk sokaklarda, e mekan küçük? Aradaki dengeyi hemen kuran Türkler olarak arkadaşım sıraya girdi ben mekana girdim ve bir boş masaya kuruldum. İyi ki öyle yapmışız çünkü baya baya ayakta kalabilirdik. Sıra bize geldiğinde hızlıca siparişimizi verdik ve beklemeye başladık. Kahvaltı çok karmalık bir menü değil zaten standart şeyler daha önceden hazırlanmış. Bizim gibi karışık bir kahvaltı seçebileceğiniz gibi sadece granola&meyve ya da kruvasan reçelden oluşan bir kahvaltı da seçebilirsiniz. Yanına sıcacık kahvelerimiz camdan yağan yağmuru izlemek…gerçekten böyle zamanları çok seviyorum.

img_2766

Gamla Stan

Pom&Flora’yı arkamızda bırakarak meşhur Gamla Stan Bölgesi’ne ve Kungliga Slottet Kraliyet Sarayı’na gidiyoruz.

Gamla Stan için söyleyebileceğim çok fazla birşey yok açıkçası, Stockholm’ün kalbi denilen bu tarihi bölgeyi mutlaka görün, ara sokaklarında kaybolun ve bir yeri beğendiyseniz ya o anda girin ya da maps’te işaretleyin bulamayabilirsiniz. Hani Stockholm dediğinizde google’da çıkan görüntüler varya işte orası burada. Renkli birkaç katlı şirin şirin evler, tarihi binaların fonunda eski bir çeşme ve insanı donduran bir deniz soğuğu. (Travel Bakery pek bayılmadı)

Kraliyet Sarayının halka açık bölümlerini de gezebilirsiniz dilerseniz ki bina temelinde İsveç Kraliyet ailesinn rezidansı olur. (Biz gezmedik zamanımız yoktu çünkü)

Kraliyet Sarayı’nın hemen bitişiğindeki Storkyrkan Katedrali de oralara kadar gelmişken hızlıca girip görebileceğiniz bir yer. Gamla Stan ara sokaklarında çok fazla sayıda minik dükkanlar var hem gözlerinize bayram yaptırabilir hem de hediyelik eşya alabilirsiniz. Stockholm’ün ünlü hediyelik eşyası minik bir at figürü olan Dala. Bol bol bunu göreceksiniz. Gamla Stan’ı da bitirdikten sonra son bölgemiz olan bohem, özgün, trendsetter Södermalm!

Södermalm

Vintage mı aradınız yoksa minimalist tasarımlar mı? Takı, kitap, müzik, moda her konu başlığında yaratıcılığı ile sizleri şaşırtacak mekanlar burada. Hiçbiri ilginizi çekmese bile sadece havasını solumanız bile keyifli. Biz uçağımıza saatler kala böyle bir Stockholm’e veda ettik.

Son olarak bir restoran daha paylaşacağım: Nytorget Urban Deli

Deli dolu, bir kaba sığmaz 5-6 yaşlarında bir oğlan çocuğu olurdu burası eğer bir insan olsaydı. Menüsü farklı, sunumları değişik, bir bölümü market gibi konumlanmış. Arada değişik peynirler tadımda falan…Yalnız uyarayım yemek için konservatif biriyseniz pek beğenmeyebilir ya da kendi damak tadınıza uygun bir yemek bulamayabilirsiniz. En iyisi google’lamak.

Son olarak, İsveç’i daha yakından tanımak için Kooplog’un  Vikinglerin Ülkesi: İsveç yazısını da okumanızı öneririz.

Unutmadan; Stockholm için şarkım pek sevgili Muse’dan geliyor: Sing for Absolution! İyi yolculuklar…

 

Tags : gamla stanİsveçÖstermalms SaluhallricheStockholmstockholm de gezilecek yerlerstockholm kaç günde gezilirStockholm RehberiStockholm'de ne yapılırvasamuseet
travelbakery

The author travelbakery

3 yorum

  1. “3 günlük metro/otobüs kart aldık. Sonra yine aynı danışmadan belediye otobüs duraklarının yerini öğrendik ve belediye otobüsüne bindik. Otobüs, 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra bizi Marsta durağına bıraktı. Buradan da tren kartlarımız ile trene binerek yaklaşık 30 dk. içinde otelimize geldik.” diye belirtmişsiniz ama “tren kartlarımız” kısmını açıklamamışsınız malesef. Tam olarak nedir o ? Ayrı bir kart mı yoksa 3 günlük kartla trene de binebildiniz mi?

    1. Merhaba,

      Stockholm’de aldığınız ulaşım kartlarnı metro, tramvay, otobüs, feribot ve banliyö treni gibi tüm toplu taşıma araçlarında kullanabiliyorsunuz. Ulaşım için alınan kart sadece havalimanından şehir merkezine giden express tren veya Flybussarna gibi havalimanı shuttle’larında geçerli değildir.

      Keyifli seyahatler…

Leave a Response

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.