close

Türkiye

Türkiye ile ilgili yazılar bu kategoriye

AvrupaTürkiye

En (———) Kahvaltı: Van Gezi Rehberi

Sınavlarda sıklıkla kullanılan bir soru metodu olan boşluk doldurma ile yazımıza başlayalım. Bu sorudaki boşluğa damağınızda, gönlünüzde ne kalmışsa onu hissettiren kelimeyi yazabilirsiniz. Zengin, lezzetli, sohbetli, keşifli… Çünkü Van Kahvaltısı tam olarak da böyle birşey!

Ne zamandır aklımda olan Van seyahatini soğuk ama güneşli (en sevdiğimiz) bir cumartesi günü gerçekleştirdim. Sabah yaklaşık 1,5 saatlik bir uçuştan sonra Van Fırat Melen Havalimanından hızlıca çıktık ve tüm gün bize eşlik eden Seyfettin Amca’yı aradık.

Bu kısma müsadenizle reklam alacağım çünkü Van gezilecek yerleri keşfetmemizi ve seyahatimizin güzel geçmesinin en az %10’unu kendisine borçluyuz. Kendince zamanı kolay yönetmemizi sağlayan önerileri, uzun yollardaki hoş sohbeti, ekonomik-politik bakış açısı ve yetiştirip hepsini birer meslek sahibi yaptığı kızları ile gerçekten tanıdığımıza çok memnun olduk. Baştan söyleyeyim 4 kişi aşağıda birazdan okuyacağınız bütün yerlere gittik, gerektiğinde beklendik ve bunun için toplam 200 TL ödedik.

Star Taksi: Seyfettin Alt / 0536 508 12 80

Taksi ile havalimanından doğruda yıllardır orjinalini yeme özleminde olduğumuz Van kahvaltısına götürdü.

Van gezi rehberi

Van Kahvaltısı

Çokça araştırıp sayısız yazı okuduktan sonra (çünkü tek kurşunumuz vardı) Sütçü Kenan Kahvaltı Salonu’nda karar kıldık. Sabah ilk uçakla geldiğimiz için mekanı neredeyse biz açmış olabiliriz ki onlar da sanırım biz uçağa bindiğimizde açmıştır. Güleryüzlü, tam kararında bir ilgi ile karşılandık ve çok güzel bir masaya yerleştik. Ben önden rezervasyon yaptırmıştım ama sanırım pek gerek yokmuş çünkü mekan 5 katlı. Ama mutlaka dışarıda oturacağım derseniz o zaman bir gün önce falan arayıp ‘ben geliyorum’ demekte fayda var.

Sizin masaya yerleşmenizi takiben önden bir parmak ballı sıcak süt ile kahvaltı gelmeye başlıyor. Öyle ki neyi nereye koyacağınızı, hangisini önce yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Mekanın sahibi hiç sıkmadan ama sanki masamızda oturuyormuşcasına ‘aa bu ne acaba?’ sorularımıza yanıt veriyor. Çayların sürekli tazelendiği, hiç doymak istemediğiniz bir ziyafet sofrası ile güne başlıyorsunuz resmen.

Otlu peynir, kavut, murtuga, çörek ekmek, bal ve daha pekçok lezzetli kahvaltılıklarla karnımızı doyurduk. Kişi başı yaklaşık 25-30 TL ödedik.

Van Gölü / Akdamar Adası 

Kahvaltıdan sonra Van’da gezilecek yerlerin arasında liste başı olan Akdamar Adası’na doğru yola koyulduk. Yolda Van Gölü’nün muhteşem güzelliğine bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Sonradan aklımıza geldi ama keşke bir arada arabayı durdurup göle elimizi soksaydık dedik. Nasıl bir suyu var merak ettik doğrusu. Gölün ara ara beyaza yakın, turkuaz renki bölgeleri çok ilginçti.

Gölün ortasında yer alan Akdamar Adası’na iki farklı yerde bulunan iskelelerden kalkan motorlarla gidebilirsiniz. İskelelerden biri Gevaş diğeri Edremit’te. Gevaş’tan adaya gidip gelmek yaklaşık 20 dk yani daha yakın sürdüğü için genelde burası tercih ediliyor. Tekneler her iki taraftan da dolunca kalkıyor ücreti gidiş dönüş 15 TL.

Ada’daki kiliseyi gezmek, adanın etrafını dolaşmak yaklaşık 1 ila 1,5 saat arasında sürüyor. Fotoğraf çekeyim vs derseniz bu süre daha da uzar. Adaya girdiğinizde 10 TL bir giriş ücreti ödüyorsunuz. Müze Kart geçiyor.

Ada’da görülmesi gereken en önemli yer Akdamar Ermeni Aziz Haç Kilisesi Ermeni Kilisesi. Kilisenin içinde yer alan rölyefler, duvardaki yazılar ve süslemeler bugüne kadar korunmuş.

Van Kalesi

Van Kalesi oldukça ama oldukça yüksekte bir yerde (doğal olarak) ve sizi hayal kırıklığına uğratmayacaksam biz oraya çıkmadık. Yani o yüksek dağın yamaçlarına kadar geldik. Bir o güzel havaya baktık bir de kaleye baktık vazgeçtik. Onun yerine kalenin etrafını dolaştık, eski yerleşim yerlerinin olduğu oyukları gördük, ördek besledik ve Van Kedisi sevdik.

Büyük Rus Pazarı

Van gezimizin çoğunluğunda rahatça dinlenerek gezdik. Büyük Rus Pazarını da bu gezimiz sırasında gördük. Daracık koridorlardan oluşan Rus pazarı olmasına rağmen ağırlıklı İran’dan gelen tabak-çanak-çay bardağı altlığı ve bilimum ıvır zıvır eşyanın satıldığı bir yer burası. Gezmesi inanılmaz keyifli o kadar keyifli ki kendimize 6 kişilik kahvaltı takımı bile aldık!

Ve Van’ın Diğer Keşifleri…

Van’da peynir ve terayağı tam Sütçü Kenan Kahvaltı Salonu’nun karşısındaki peynirciler çarşında satılıyor. İçeri girdiğinizde heryer bembeyaz ve süt kokuyor öyle söyliyeyim. Çarşının bitiminde ise sakatatçılar var, görüntüler hoşunuza gitmeyebilir…şimdiden söyleyeyim.

Biz peyniri günün sonunda dükkanı neredeyse kapatan Sütçü Kenan’dan aldık. Normalde İstanbul’da yediklerimde tuhaf bir ot kokusu olurdu ama burada hiç o kokuyu almadım. Aslında ücretli satılıyor ama sahibi sabahın keyifli sohbetinden bizi hatırladı ve peynirleri ikram etti.

Bütün gün gezerek Van merkezi bitirdik ve günü  Van AVM’de dinlenerek noktaladık.

2018’de yaz aylarında Van’a bir daha gelmek istiyorum, Seyfettin Amca’nın dediğine göre Van asıl o zaman çok güzel oluyormuş. Özellikle heryer rengarenk çiçeklerle kaplı tam bir görsel şölen…Üstelik gittiğimde kahvaltıyı yapar yapmaz, bu sefer şehir merkezinin dışında kalan yerleri de gezeceğim.

Travel Bakery notu: Tek öğünüm kahvaltı oldu, ertesi gün saat 10:00’a kadar başka birşey yemedim!

Van; Doğu’nun incisi!

Daha Fazla
AvrupaTürkiye

Akyaka | Gökova Körfezinde Doğal Bir Eşsizlik

İlk cümleden söylemeliyim ki bu yazımda biraz abartacağım. Çünkü Gökova Körfezinde bulunan bu eşsiz belde kesinlikle abartılmayı hak ediyor. Akyaka, Muğla’nın Ula ilçesine bağlı minik bir belde. Körfezde durmadan esen rüzgar burayı özellikle kitesurf’çüler için dünya üzerindeki eşsiz noktalardan biri haline getiriyor. Tabii sadece kitesurf’çüler için değil…

Akyaka, doğallığıyla gidilebilecek tüm o ünlü tatil beldelerinden, geceliği 100’lerce hatta 1.000’lerce TL olan en iyi tatil köylerinden daha eşsiz bir deneyim ve güzellik sunuyor. Fark etmişsinizdir, aslında site olarak ana amacımız daha çok yurtdışı tecrübelerimizi anlatmak. Ancak iki günlük bir Akyaka macerasından sonra burayı anlatmadan es geçmek olmazdı.

O zaman buyurun Akyaka’yı birlikte keşfedelim…

Akyaka’ya Ulaşım

Dediğimiz gibi Akyaka, Muğla’nın Ula ilçesine bağlı bir belde. Eğer havayolu ile ulaşacaksanız Muğla ilindeki Dalaman veya Milas Bodrum havalimanlarını kullanabilirsiniz. Diğer bir tercih ise nispeten daha uzak olan İzmir Adnan Menderes havalimanı. Dalaman’dan bir saatte, Milas Bodrum’dan bir buçuk saatte, İzmir’den ise yaklaşık üç saatte ulaşmanız mümkün. Elbette en rahat çözüm ineceğiniz havalimanında araba kiralamak. Ancak böyle bir şansınız yok ise önceliğiniz havalimanı servisi olan bir otel bulmak olabilir. Karayolu ile ulaşmak isterseniz de önce Muğla otogarına gelmeniz gerek, oradan da yarım saatte bir kalkan minibüsler ile Akyaka’ya ulaşabilirsiniz.

Biz önce İzmir’e gideceğimiz için oradan araba kiralayarak ulaşımı sağladık. Muğla’dan Akyaka’ya doğru giderken ilk seyir terası tabelasından ormanlık bir yola doğru içeri girmeyi atlamayın. Yolun sonunda yangın gözetleme kulesinden eşsiz ama gerçekten çok eşsiz bir Gökova Körfezi manzarası sizi bekliyor olacak. (Kaçırmamanız için şuraya koordinatları da iliştiriyorum; 37.069952, 28.339079)

Konaklama Şeysi

Akyaka’nın gerçekten kendine has bir havası var, konaklama mekanları da bu bağlamda küçük apartlar veya butik oteller şeklinde oluyor. Sanırım en büyük tesisi 2-3 katı geçmeyecektir.

Akyaka içerisinde nerede kalırsanız kalın gitmek belde içinde istediğiniz yere yürüyemeyecek kadar uzak olmanız pek olası değil. Bu nedenle maddi imkanlarınız dahilinde, yorumları iyi olan bir yer seçmenizde fayda var. Biz rezervasyonumuzu Booking’den Hamle Otel adlı tesiste yaptık. İki gün konaklama için fazlasıyla yeterli bir tesis olduğunu söyleyebilirim. Revervasyon ve tesisi incelemek için tık.

Not: Maalesef booking.com da şu anlık ülkemizdeki tesislere rezervasyon yapmamız mümkün değil, ancak VPN kullanarak küçük bir hile yapabilirsiniz. Ne de olsa internetteki sansürlerden dolayı VPN kullanmaya alışık bir milletiz.

Ne Kadar Süre Yeterli?

Aslında bu soru Akyaka için biraz gereksiz, çünkü muhtemelen deniz tatili yapmaya gittiğinizi düşünürsek kaç günlük bir tatil planlıyorsanız o kadar olacaktır cevabı. Amaç sadece bir arkadaşa bakıp çıkacağım modunda Akyaka’yı görmek ise yarım gün bile yeterli, ancak huzurlu ve sakin bir hayat sürmek isterseniz bir ömür bile içinden çıkmak istemeyebilirsiniz.

Ayrıca orada kalmak isteyeceğiniz süre, yapmak istediğiniz aktivitelere göre değişkenlik gösterecek bir durum. Mesela gördünüz ve etkilendiniz, Kitesurf yapmak istiyorsunuz. Kitesurf öyle yamaç paraşütü gibi hemen 15 dakikada bir tandem atlayışı yapayım gibi bir spor değil maalesef, birkaç günlük eğitim almanız ve emek vermeniz gerek. Böyle bir durumda en az bir hafta Akyaka’da kalmalısınız diyebilirim.

Görülesi Yerler, Yapılacak Aktiviteler

Akyaka küçük bir yer ancak hem sunduğu çeşitli aktiviteler, hem de doğal güzelliğiyle muhteşem bir çeşitlilik sunuyor. Öyle ki çoğu zaman kendinizi sanki farklı bir ülkedeymiş gibi bile hissettirebilir. Bu doğrultuda eğer biraz da macera, doğa seven biri iseniz Akyaka’da geçirdiğiniz süre boyunca sıkılmayacağınızı temin edebilirim.

Azmak Nehri – Balıkçılar

Akyaka merkezde Azmak nehri etrafında bir yürüyüş kesinlikle ilk yapılması gereken aktivitelerden biri. Sonrasında ise nehrin kenarındaki lokantalardan birinde oturup meze, ara sıcak, balık ve tercihinize göre rakı içmeniz önerilir. Biz de ilk akşam tam nehrin kıyısında Kordon Restoran’ı tercih ettik. Tam nehrin kıyısındaki masalarda oturmak istiyorsanız gideceğiniz dönemin yoğunluğuna göre rezervasyon yaptırmakta fayda var. Balık yemesek de mezeler ve ara sıcakların kaliteli, manzaranın ise eşsiz olduğunu söyleyebilirim. Ancak pek de ucuz sayılmaz, özellikle bu tip mekanlarda içkili bir şey düşünüyorsanız minimum cebinizden bir 100 TL çıkacaktır.

Akyaka Halk Plajı

Orman kampını saymazsak Akyaka içerisinde denize girebileceğiniz tek plaj burası. Deniz oldukça sığ ve Azmak nehrinden karışan sular ile birlikte deniz de nispeten soğuk bir deniz. Şezlong kiralayıp deniz keyfinizi burada yapabilir veya nispeten merkeze biraz daha uzak noktalardaki koylarda denize girebilirsiniz.

Çınar Plajı

Akyaka’ya arabayla 10 dakika uzaklıkta olan bu plaj bizim deniz için ilk tercihimiz oldu. Plaja giriş için ücret almıyorlar ancak şezlong kiralamanız gerekiyor, 15 TL. Nispeten küçük bir koy olduğunu düşünürsek sabah erken gidip yer kapmakta fayda var. Deniz ise ilginç bir şekilde bazı yerleri sıcak bazı yerleri soğuk. Sanırım Azmak nehrinin denize karışan 12-13 derece sıcaklığındaki suyu nedeniyle Gökova körfezinin genel hali bu şekilde.

Akbük Koyu

Burası özellikle çok fazla önerilen bir yer olduğu için kaçırmak istemedik, ancak fazla vaktimiz kalmadığı için de ancak bir saat uğrayabildik. Çarşaf gibi deniz derler ya, işte Akbük koyu tam da o. Akyaka’nın halk plajı ve Çınar plajına göre çok daha büyük bir koy. Ayrıca deniz suyu sıcaklığı da daha ideal.

Sahilde şezlonglar var ancak büyük ihtimal sezon tam açılmadığı için etrafta hiçbir görevli yoktu, kafanıza göre yerleşebiliyorsunuz. Bir daha gitsek sanırım ilk tercihimiz burası olur deniz için. Ancak Akyaka’ya 25 km uzaklıkta ve virajlı dar bir yol olduğundan yavaş gidebiliyorsunuz, yaklaşık 45 dk sürüyor. Eğer kendinize güveniyorsanız Akyaka merkezden bisiklet kiralayıp gitmenizi de önerebilirim fakat olabildiğince zorlu bir parkur olabileceğini söyleyebilirim.

Akyaka Merkez

Akyaka’nın kendine has dokusunu Akyaka merkezde dolaşırken gerçekten hissediyorsunuz. Atatürk caddesi buranın en merkez caddesi gibi, market, yeme içme mekanları, bankamatikler vs. hepsini bu caddede bulabilirsiniz. Akşamları ise kalabalık sahilin bir sokak arkasında bulunan Nergiz Sk. ve Karanfil Sk. taki mekanlarda toplanıyor diyebilirim.

Akyaka Orman Kampı

Ülkemizin en düzenli kamp alanlarından birine sahip yapıyor Akyaka. Orman kampında evlerde kalabileceğiniz gibi kendi çadırınızı da götürüp kalabilirsiniz. Aslına bakarsanız bizim de ilk tercihimiz burasıydı ancak sanırım rezervasyonu çok önceden yaptırmak lazım, gitmeden 3 hafta önce aradığımda evler için boş yer olmadığını belirtmişlerdi çünkü. Çadırınızla geldiğinizde ise herhangi bir alan sıkıntısı yaşayacağınızı zannetmiyorum. Ek olarak herhangi bir siteden rezervasyon mümkün değil, arayarak iletişime geçmeniz gerekiyor. Detaylı bilgi için şuraya tık.

Kitesurf Olayı

En başta da dediğimiz gibi kitesurf öyle bir anda heveslenip anında yapabileceğiniz bir spor değil. Öncesinde birkaç günlük eğitim ve sonrasında ise ciddi bir emek vermeniz gerek. Bunun için Akyaka’nın biraz dışında kalan Kitesurf beach’e doğru yol almanız gerekiyor. Bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için sadece bir arkadaşa bakıp çıkacağız modunda Kitesurf plajına girdik ve videolarımız, fotoğraflarımızı çekerek oradan uzaklaştık.

Bisiklet Kiralama

Akyaka ve Gökova körfezi Türkiye’nin en iyi bisiklet rotalarını içeren bir coğrafya. Akyaka merkezden bisiklet kiralayıp Akbük Koyu veya Ören’e doğru inişli çıkışlı zorlu bir parkurda doğa içinde bisiklet keyfi yapabilirsiniz. Ama olabildiğince dikkatli olmanızda fayda var, çünkü gerçekten dar ve araçların sıklıkla geçtiği bir yol. Riski azaltmak için bisiklet için sabahın erken saatlerini tercih etmekte fayda var.

Gökova Körfezi her yıl Mayıs ayında Türkiye’nin en büyük bisiklet turlarından birine de ev sahipliği yapıyor, bu konuda ilginiz varsa ve gelecek sene kaçırmak istemiyorsanız şuraya bir tık.

Akçapınar Köyü & Tostçusu

Akyaka’yı araştırdığımda karşıma ilk çıkan yerlerden biri Akyaka’ya 10 dk uzaklıkta bulunan Akçapınar köyündeki Akçapınar tostçusu idi. Aslına bakarsanız tostunun o kadar da ünlü olacak bir yanı yok desem yanlış olmaz, ancak ayranı süper. (Susurluk ayranı halt yemiş derecesinde.)  Ayrıca Akçapınar köyüne girişteki ağaçlı yolun manzarası ise ayrı bir efsane. Tost yemeyecek olsanız bile o yol için oraya kadar gitmeye değer.

Akçapınar Amazon Kano

Gelelim, benim en çok zorlandığım ama bir o kadar da en çok keyif aldığım aktiviteye. Akçapınar Tostçusunun hemen arkasında bulunan Akçapınar Amazon Kano sizlere Akyaka deneyiminizin en eşsiz anlarını yaşatabilir. Benim gibi kanoyu düz götürmeyi beceremezseniz en zorlu anlarını da.

Akçapınar’dan Kitesurf Beach’e kadar uzanan 6 km’lik Azmak nehrinde gideceğiniz bu macerada sizi tekne ile takip ediyorlar. Benim gibi yolun ortasında pes ederseniz kanoyu tekneye bağlıyorlar ve bir yerden sonra tekne turuna dönüyor. Açıkçası böylesi benim gibi ilk defa kanoya binen acemiler için daha iyi, öteki türlü suyla cebelleşeyim derken manzaranın keyfine doyamıyorsunuz.

Tekne turunun sonuna doğru Azmak nehrinin Amazon olarak bölgesinde nehre girmek için de kısa bir mola veriyorsunuz. Suyun sıcaklığının 12-13 derece seviyesinde olduğunu düşünürsek burada suya atlamak ciddi cesaret isteyen bir durum, ama oralara kadar gitmişken denemeden dönmek olmaz. Suya girdikten sonra bir süre sonra soğuktan vücudunuz yanıyormuş gibi bir his verebiliyor, o andan sonra panik yapmaya gerek kalmadan tekneye geri tırmanmakta fayda var. Suyun dibi balçık gibi, suda yaşayan bitkimsi canlılardan hoşlanmıyorsanız yere temas etmemenizi öneririm.

Tur rehberimiz Hürel Bey ‘keşke önceden arasaydınız, teknede balık yapardık’ demeyi de es geçmedi, hani bizim de içimizde ukde kalmadı değil. Ancak daha önceden bilmediğimiz ve her şey aniden geliştiği için böyle bir plan yapamadık. Önceden planlayıp teknede balık keyfini de es geçmeyin derim, benim bir dahaki Akyaka seyahatimde yapılacaklar arasında bir numarada duruyor bu konu. Kano turu biz gittiğimizde kişi başı 30 TL idi ancak bu tutar aldığınız keyifle karşılaştırılamaz bile. Akçapınar kano hakkında detaylı bilgi almak ve iletişim için şuradan sitelerine bir tık.

Kısa Kısa

  • Eğer kokoreç seviyorsanız Tarihi Akhisar Köftecisine bir uğramanızı öneririm. Porsiyon olarak tüketiniz.
  • Son olarak Akyaka’da otostop çok sık kullanılıyor, eğer arabanız müsaitse almaktan çekinmeyin. Biz müsait olmadığımız için kimseyi alamadık ama buraya gelen kısım genelde civar şehirlerden gelen öğrenci ve genç kısım olduğu için kolay kolay başınıza bir zarar almazsınız.

Akyaka iki günün sonunda gerçekten kalplerimizi fethetti. Çok da uzatmadan tekrar bir ziyaret edilmeyi, bu sefer daha uzun süreli deneyimlenmeyi kesinlikle hak ediyor.

Daha Fazla
Ama İyi Yedik

Lezzet Üçlemesi

Üçleme dediğinizde aklınıza neler gelir: Rakı-Kavun-Peynir / Deniz-Kum-Güneş / Gez-Göz-Arpacık… Liste uzar gider değil mi? Ama şimdi size Yüzüklerin Efendisi’ni bile geride bırakacak yeni bir üçleme söyleğeceğim: Adana-Tarsus-Mersin!

Bir yaz günü planlamaya başladığım bu gurme gezimi, ılık bir kasım hafta sonunda gerçekleştirdim. Çok sıcaklarda rahat yemek yiyemem diye özellikle kasımı seçmiştim zaten, zorlasak Mersin’de denize bile girilirmiş.

Detaya girmeden önce iki noktayı vurgulamak istiyorum:

  • Diğer yazılarımdan farklı olarak bu geziyi “yemek” bazında grupladım.
  • Rotam, araba kiralayarak Adana – Tarsus – Mersin – Narlıkuyu – Mersin şeklinde oldu.





Börek

“Şimdi Adana’da sabah kahvaltısına sadece börek ile mi başlıyorsun?” diyebilirsiniz. Ama demeden önce lütfen sabırlı olun ve fotoğraflarıma bakın. Adana söz konusu olunca gerçekten herkes “ciğer ile güne başlayın.” diyor. Haklı bir yanları vardır illaki ama ben size kesinlikle Levent Börekçilik’in su böreği ile başlayın diyeceğim. Yüreğir Oto Sanayi içinde küçük bir el arabasında, önündeki kalabalıktan hemen bulabilirsiniz. Biz 7:00 uçağına bindiğimizden saat 08:45 gibi orada olabildik. Önceden aramıştık ama isim vermediğimiz için ufak bir karışıklık olmuş börek bitti dediler. Çok üzüldük ama onlar da bir o kadar vicdanlı çıktı ki bize tadımlık birer parça börek verdiler. Sonra şansımız yaver gitti ve ek bir tepsi daha geldi.

Müthiş organizeler, siparişlerini çok iyi takip ediyorlar ve kimsenin hakkını kimseye yedirmiyorlar. O son tepsinin sahibi varsa böreğe 5 parmak mesadefe olsanız bile yiyemiyorsunuz. Bu arada altını çizmekte fayda var, bir kağıdın üzerinde demli çay ile servis edilen oldukça salaş bir kahvaltı deneyimi bu.

Gelelim lezzetine… sıcacık, üstü nar gibi kızarmış çıtır çıtır, ortasındaki peynirin tazeliğinden ve bolluğundan gittikçe enine yayılan bir börek. Oldukça hafif; ne yerken ne de sonrasında varlığını hissetmiyorsunuz.

Bu lezzeti kaçırmamak için mutlaka Levent Börekçilik’i bir gün önceden arayıp kaç kişi olacaksanız ayırması için kendilerine haber verin. Kısaca; bu börek sizi öperek uyandıracak!

Muzlu Süt

Kazım Büfe aslında kahvaltı için önerilen alternatiflerden biri, ancak sabaha tost ile başlamak istemedik. Bu nedenle yine Kazım Büfe kadar meşhur bir şey olan muzlu sütünü içtik. Böreğin üstüne çok iyi geldi. Tek sıkıntı içinde bolca şeker var, belki önden uyarıp şekeri azaltabilir ya da sadece bal ilave ettirebilirsiniz.

Bu arada Kazım Büfe’nin porsiyonları bir garip, 1 porsiyon muzlu süt aslında 1,5 su bardağına eşit. Dolayısıyla ya yarım porsiyon söyleyin ya da paylaşın.

img_7323

Kuşgözü Lahmacun vs. Humus

Tarsus’ta yemeniz gereken iki temel lezzet var; kuşgözü lahmacun ve humus. Özellikle, daha önce humus yediğinizi zannediyorsanız lütfen yediklerinizi bir kenara bırakın; hatta unutun! Biz mekan olarak Tarsus Amerikan Kolej’in yakınındaki Yeşilova’yı tercih ettik. Girişi pasaj içinde ama oturma yerleri adeta bir vaha gibi çok güzel bir bahçe içinde. Masamızı hemen donattılar (zaten bu üçlemedeki her yerde masayı önden yeşillik, turp ve domates ile donatmak standart) sonra tabak tabak humus-kuşgözü lahmacun-tahinli meze-atom-sıcak pideler geldi. Neyi nereden nasıl yiyeceğimizi şaşırdık. Bir de yanına şalgam söyledik. Çok çok lezzetliydi. En son kuşgözü lahmacuna humus sürüp yiyordum siz düşünün artık.

img_7346

Mersin sularında bir lagos balığı

Mersin’e akşam üzeri 18:00 gibi geldik. Marina’nın hemen karşısındaki Sultasa Hotel’de kaldık, 4 yıldızlı ve temiz bir otel.

Akşam yemek tercihimiz herkesin mutlaka balık yiyin demesinden dolayı arkadaşlarımızın da tavsiyesi ile Kargıpınarı’nda Balıkçı Kemali’ye gittik. Ortaya bol salata ve lagos ile barbun söyledik. Ben lagos’u ilk defa yedim, biraz büyük kılçıklı ama lezzetli, beyaz etli bir balık.

Aslında balık için bana verilen ve benim de size vereceğim tavsiye gündüz Narlıkuyu’ya gitmek ve o güzelim koylardaki salaş balıkçılarda daha kallavi bir balık ziyafeti çekmek. Biz maalesef akşam olduğu için gidemedik.

Künefe&Şıralı Börek

Balıktan sonra orada yaşayan arkadaşlarımız bizi ısrarla künefe yemeye götürmek istedi, ben de ısrarla künefenin tadını bildiğimi ve onun yerine kerebiç tatlısı yemek istediğimi söyledim.

Allahtan, çok şükür, bin şükür beni dinlememişler de beni mutluluktan kendi kendime güldüren, dış dünya ile bağlantımı kesen o ha-ri-ka künefe ve şıralı börek ile tanıştırmışlar!

Sıcak, yumuşacık, lezzetli tuzsuz bir peynirle yapılmış Mersin künefesi ve yine aynı kategoride şıralı börek… Bu ikili sanırım bu seyahtimde liste başım. Gerekirse Tantuni yemeyin, balık yemeyin ama bu ikisini mutlaka yiyin. Biz bu unutulmaz deneyimi Künefeci Emin Usta’da yaşadık.

Sıkma

Bu kadar yemenin üzerinden 8 saat geçmişti ve Travel Bakery hala acıkmamıştı. Kendisini sabah sabah sahil yolunda yürüyüşlere vurdu ve sadece bir kahve içti.

Mersin’de kahvaltı için en sık önerilen şey Narlıkuyu’da Cennet – Cehennem Mağaraları’na çıkarken (Narlıkuyu 1 saat uzaklıkta) yol üstündeki kahvaltıcılar. Biz hem aç olmadığımız için hem de o kahvaltıcılarda farklı birşey yiyeceğimize inanmadığımız için kahvaltı etmedik ama biraz zaman geçtikten sonra o kahvaltıcılardan birinde sıkma yedik.

Sıkma aslında bana göre gözlemenin bir başka versiyonu; yufka içinde peynir-patates-ıspanak gibi malzemelerden dürüm yapılıyor ve sac tava üzerinden pişiriliyor. Yanına da açık ayran içtik. Orada beğendiğiniz her hangi bir yere gidebilirsiniz bu arada.

Tantuni

Kendisi Mersin’in milli yemeği. Her ne kadar yerel arkadaşlarım “eskisi kadar iyi tantuni yapan yer yok” dese de ben yediğimden çok memnun kaldım. İnsan sorar kendine bu eskisi kadar güzel değilse eskisi nasıl birşey acaba? Daha ne kadar mükemmel olabilir?

Biz Göksel Tantuni’yi tercih ettik. Listemizde yer alan alternatiflerden biriydi ve seçmemizin özel bir nedeni yoktu yakınlarımızda orası vardı orayıa gittik.

İnce dürümlü (tek dürüm olarak da söyleyebilirsiniz) bol yağlı, baharatlı et o kadar ama o kadar lezzetli ki ilk lokmadan sonra nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Hem damağınızda yağ tadı bırakmıyor hem de lezzet her bölgeye eşit bir şekilde yayılmış ve oldukça hafif (ki bu üçlemede yediğim her yemek için yapabileceğim bir yorum)

Kerebiç, Mamül ve Cezerye

Tantuni üzerine maalesef daha önümüzde yiyecek çok şey olduğu için kerebiç, mamül ve cezeryeyi  Dondurmacı Halil Usta’dan paket yaptırıp yanımıza aldık. Her ikisi de yaklaşık 1 hafta tazeliğini koruyor.

Kerebiç alırken önemli bir nokta şu: yanında beyaz kaymağımsı bir tatlı ile servis ediliyor. Eğer onu ayrı yemek istiyorsanız ya da kerebiç ile karıştırmak istemiyorsanız (ben yola gideceğim için istemedim) bunu mutlaka paket yaptırırken söyleyin. Hepsini aynı yere koyarlarsa sıkıntı olabilir.

  • Kerebiç içi ceviz ya da fıstıklı kurbiye gibi ama daha aromatik.
  • Mamül bunun içinde hurma olanı.
  • Cezerye de havuç ezmesinden yapılan bir tatlı.

Taş Kadayıf ve Gönül Bohçası

Adana’ya dönene kadar midemizde biraz yer açıldı ve ben listemde olan Tatlıcı Gönül Kardeşler’e gidebildim. Burası tapas bar kafasında. Sıra sıra tatlılar dizilmiş  ve siz önünüzdeki kağıtlarla istediğinizi kendiniz alıp yiyorsunuz sonra doyduğunuzda kasaya ödemenizi yapıyorsunuz.

Taş kadayıf ve Gönül Bohçası Adana’nın meşhur tatlılarından. Gönül bohçası fıstık tabanlı içi kaymaklı baklava hamuruna sarılı bir harika, taş kadayıf da içi kaymak ya da ceviz ya da fıstık alternatifinden oluşan bir başka harika. Şuurunuzu kaybetmemek çok zor benden söylemesi.

Ve Final…Adana Kebap

Okuduğum bloglarda doğru olan tek birşey var, Adana’da nerede yerseniz yiyin kebabı iyi yapıyorlar. Biz bu söylemden yola çıkarak rastgele bir yere gitmedik tabii ki.

Listemdeki ilk yer olanYeşilKapı Kebapçısı’nı aradık maalesef pazar kapalıydı. O nedenle Kaburgacı Yaşar Usta’ya gittik. İlk girişte bizde azıcık turistik yer imajı uyandırsa da sonra masalarda oturanlardan lokal bir yer olduğuna ikna olduk. Adana’da kebap yerine kıyma diyorlar. Biz de bir kıyma ve kaburga söyledik. Ben ciğer yemek istiyordum ama maalesef kalmamış. Bu geziden kendime not tamam pes ediyorum bir daha Adana’ya gidersem sabah kahvaltıda ciğer yiyeceğim – şaka tabii ki-

Kebap ne kadar harika ve unutulmaz bir lezzete sahipse maalesef kaburga da bir o kadar kötüydü. Etleri sinirinden yiyemedik. Bence maceraya gerek yok siz bir kebap bir de bulabilirseniz ciğer söyleyin en temizinden. Bu arada İstanbul’da yediklerim kebap değilmiş çok netim bu konuda.

Bu yazımda mümkün olduğunda yemeklerin adını yazmaya çalıştım, çünkü aslında her yer çok iyi yapıyor. Daha doğrusu en iyisini yapan tek yer yok. Herşey doğal-temiz olduğu için de bu böyle aslında. O nedenle sizin farklı bir restoran listeniz olabilir.

Afiyet olsun!

Daha Fazla